Bilim Kurdunun Macera Gemisi  
 
  Vampirler 16.05.2024 04:17 (UTC)
   
 

Aşağıdaki satırlarda okuyacaklarınıza belki de inanmayacaksınız. Olayları farklı şekillerde yorumlamaya çalışacaksınız, ama onlar Varlığı Kanıtlanmış Vampirlerdir...

Blow Çobanı: Bir zamanlar Blow kasabasında yaşayan bir çoban, bilinmeyen bir nedenden ötürü ölür ve gömülür. Gömülmesinden birkaç gün sonra, geceleri ortaya çıkmaya ve önüne gelen herkese saldırmaya başlar; ve saldırdığı herkes 8 gün içinde ölür. Gece baskınlarının sayısı artınca, halk çobanın mezarını açar ve kalbine bir kazık saplayarak tekrar kapatırlar. O gece, çoban çok daha öfkeli ve saldırgan olarak tekrar ortaya çıkar - elinde kalbine saklanan kazıkla birlikte. Artık çok korkmuş olan halk, ertesi gün cesedi mezarından tekrar çıkarır ve ateşe verir 


Arnold Paul: 1700 yılında Medvegia'da doğmuştur. 1727 yılında genç bir asker olan Arnold Paul, Belgrad civarındaki kasabasına geri döner ve askerliği boyunca biriktirdiği parayla bir ev alıp evlenir. Arnold'un üzerinden asla atamadığı melankoninin sebebini uzun bir süre boyunca merak eden karısına Arnold en sonunda gerçeği açıklar ve askerliği sırasında uzak bir kasabada boynunu ısıran ve kanını emmeye çalışan bir vampirle mücadele etmek zorunda kaldığını söyler. Vampiri mezarına kadar takip edip onu öldürmeyi başardığını, ve bir vampire dönüşmemek için söylentilerden öğrendiği gibi vampirin mezar toprağından yediğini, kanından içtiğini ve yaralarını vampir kanıyla yıkadığını itiraf eder.
Bu itiraftan sadece birkaç gün sonra, Arnold oldukça yüksek bir saman yükünün tepesinden düşer ve 3 gün sonra can verir. Gömülmesinden bir ay sonra köy halkı, Arnold'un geceleri dolaşırken görüldüğünü söylemeye başlar. Onunla direkt temasa geçen kişilerse birkaç gün geçmeden ölürler. Birkaç gece saldırısının ardından, konu yetkililere iletilir. Arnold'un mezarı açıldığında bedeninin hiç bozulmadığı ve dudağının kenarlarında taze kan kalıntıları bulunduğu görülür. Arnold'un kalbine bir kazık saplanır ve Arnold yüksek sesle haykırır; bunun üzerine bedeni yakılır. Aynı işlem, Arnold'un saldırısı sonucu öldüğü söylenen kişilerin bedenlerine de uygulanır. 
Olaydan beş sene sonra, 1731 yılında, aynı bölgede gece saldırıları tekrar başgösterir. 3 ay işçinde 17 kişi saldırıya uğrar. Yetkililer tarafından ifadeler doğrultusunda açılan bir takım mezarlarda vampirlere rastlanır. Bu yeni vampirler de yakıldıktan sonra, bölge tekrar huzura kavuşur. Bu olay hakkında aralarında askeri doktorlar ve yöneticilerin de bulunduğu tanıkların verdiği ifadeler, bir takım dosyalarda hala saklanmaktadır.

Peter Plogoyowitz: Kisolova adındaki bir Macaristan kasabasında yaşayan Peter Plogoyowitz, ölümünden 3 gün sonra geceyarısı kasaba sokaklarında yürürken görülür. Zaman içinde Peter, insanlara saldırmaya ve 24 saat içinde ölmelerine neden olmaya başlar. Bu olaylar üzerine yetkililere başvuran kasaba halkı, Peter'in cesedinin incelenmesi için gereken izni alır ve mezarı açarlar. Peter'in cesedinin bozulmamış bir halde olduğunu gören halk, kalbine bir kazık saplar ve taze kanın her yere fışkırmasını hayret ve korkuyla izler. Peter'in bedeni yakıldıktan sonra, kasabadaki kabus biter.

 

APOTAMKİN

"... be done post-haste; thus you will acquire the distinctive visage and phenomenal abilities of Apotampkin [alternative spelling: Apotamkin], the cold one, of which th ... [unclear] ... incompatible theology of a world in which a man does not taste death. This conquest of time the infinite is matched by a conquest of time the infinitesimal in the form of ungodly speed---and a conquest of matter in the form of fearsome strength. When Gr [n?] ... [unclear] ... had the speed of the lightning bolt and delivered Mdme. Bavernne from the wrath of the bull, the horns of which he seized with inhuman strength and ... [unclear] ... only that Nature herself has equipped man with an equalizing possibility against the terrifying creatures of the wild, that he may survive convincingly in terrains most perilous, if only this dormant potential be awakened by any of the three aforementioned means."

-- from the surviving remnants of the so-called "method of transformation" parchment, which J. Sullivan entrusted to a Quileute chief in the late 19th century and which describes three self-effected means by which a human can undergo the transformation into Apotamkin, the cold one, along with several short anecdotes of uncertain veracity and at least one occult formula that is reminiscent of a process described in a medieval French grimoire (FR-2-BNA-0035813 with the Theosophical Society at Adyar, BB collection).

"The Midday, the first, is as the third heaven made of Hiacynet Pillers 26: in whome the Elders are become strong wch I haue prepared for my own righteousnes sayth the Lord: whose long contynuance shall be as bucklers to the stowping Dragon and like vnto the haruest of a Wyddow. How many ar there which remayn in the glorie of the earth, which are, and shall not see death, vntyll this howse fall and the Dragon synck? Come away, for the Thunders haue spoken: Come away, for the Crownes of the Temple and the coat of him that is, was, and shalbe crowned, are diuided. Come, appeare to the terror of the earth and to our comfort and of such as are prepared."

-- the eighth Enochian key, Dee's English.

 

ÇEVİRİ

.. sonrası acele yapılabilir; böylece belirgin sima ve Apotampkin olağanüstü yetenekler kazanacaklardır [alternatif yazım: Apotamkin], soğuk bir inci ... [Belirsiz] ... bir adam ölüm tadı olmadığı bir dünyanın uyumsuz teoloji. Bu fetih, sonsuz zaman dinsiz hızı şeklinde sonsuz bir fethi --- ve korkunç gücü şeklinde bir madde fethi ile eşleştirildi. Gr [n] ... [Belirsiz] ... şimşek hızı ve teslim Mdme vardı. Boğanın gazabı Bavernne, o insanlık dışı gücü ile ele geçirilen olan boynuzları ... [Belirsiz] ... sadece o Doğa kendini sadece bu atıl potansiyeli yukarıda bahsedilen üç araçlarının herhangi biri tarafından uyanmış eğer o en tehlikeli arazilerde de ikna edici bir hayatta olduğu, insanın vahşi korkunç yaratıklara karşı bir eşitleme imkanı ile donatmıştır. " 

- 19. yüzyılın sonlarında bir Quileute şefi emanet ve J. Sullivan, bir insan Apotamkin dönüşümden geçmesi hangi üç kendinden etkilenmez anlamına gelir tanımlayan parşömen sözde "dönüşüm yöntemi" hayatta kalan kalıntıları, birkaç kısa anekdotlar ve belirsiz doğruluğu anımsatan bir ortaçağ Fransız grimoire (FR Adyar BB toplama Teozofi Derneği ile 2-BNA-0.035.813) açıklanan bir süreç en azından bir gizli formülü ile birlikte soğuk bir. 

"Midday, ilk, Hiacynet Pillers (26) yapılan üçüncü bir cennet olarak uzun contynuance stowping Dragon Bucklers gibi gibi olacaktır: whome Elders sayth Rab, benim kendi righteousnes hazırlanan haue güçlü WCH olurlar ? vnto bir Wyddow haruest ve ölüm olmayacaktır toprak, glorie remayn vntyll bu Howse sonbahar ve Dragon synck gel kaç ar orada haue konuşulan Thunders: gel, Tapınağı ve onu ceket, ve shalbe taç, Crownes diuided. hazırlanır gibi yeryüzünün terör ve konfor ve appeare, gel. " 

- Sekizinci Enokyan anahtarı, Dee İngilizce.

 

 

 

 

 

 

 

 

Vampir, günbatımı ile şafak arasında dirilerek mezarından çıktığına, insanlara saldırıp kanlarını emdiğine inanılan hayali canavar. Vampir inancı çok eskilere dayanmaktadır.

Vampir kültürü Babil’den kalan örneklere dayanır ve yüzyıllar boyunca değişimini inceleyen kapsamlı folklorik tarihsel araştırmalara konu teşkil eder. Kan emme ve öldükten sonra dirilme efsaneleri Ortaçağ’da yayıldı. 1200’lerde İngiltere’de Galli bir din adamı olan Walter Map bir vampirin bütün bir köy ahalisinin kanlarını emmek suretiyle öldürdüğünü iddia etti. Map’ın iddasına göre köyde sağ kalan son kişi kılıcını çekip kana susamış cehennem yaratığının kafasını ensesine kadar ikiye bölmüş ve tehlikeyi sona erdirmişti.

Sadece Hıristiyan Avrupada değil çeşitli toplumlarda vampir efsaneleri yaratıldı. Hindistan’da kimi kadınlar , uyurken kana susamış cinlerin saldırısına uğradıklarına inanırlar. 1001 Gece Masalları’nda dişi vampirlerle ilgili öyküler yer almaktadır. Yeni Gine’nin Camma kabilesinde Ovengua cini ya da Borneo adasındaki Dayak kabilesinde Buau adlı varlık da benzer inanışlara dayanan yaratıklardır.

Tarihçiler vampir kelimesinin Sırpça, Lehçe ya da Türkçe’den türetildiğini öne sürer. Bu efsanenin ayyuka çıktığı ve vampir avlarının düzenlendiği 1730’lu yıllarda Aydınlanmanın ünlü filozofu Voltaire konuya şöyle bir yorum getirir: “Gerçek kan emiciler mezarlarda değil, aramızda. Borsa spekülatörleri, tüccarlar ve işadamları halkın kanını hergün emmekteler. Bunlar kesinlikle ölmüyor ama yaşarken çürüyor.â€
¯ Karl Marx’ın konuya yaklaşımı ise şu şekildedir: “Sermaye ölü emektir. Ancak canlı emeğin emilmesi ile vampirlere özgü biçimde hayat bulur. Ne kadar emerse o kadar hayat bulur. 

1820’lerde bir eleştirmen “Vampiri olmayan tiyatro yok“ diye veryansın etmiştir. Yazar Sheridan Lefanu‘nun 1872’de yazdığı “Carmillaâ€
¯ adlı öyküyle vampirler, aralarına ilk kez bir kadını almışlar buradan da vamp sözcüğünü türetmişlerdir.

İrlanda’lı yazar Bram Stoker, 1897’de yazdığı “Drakulaâ€
¯ adlı eserinde türün bütün mitlerini toparladı ve bu konudaki en iyi klasiği meydana getirdi. Bu kitap vampir efsansinin sinemaya da atlamasına neden oldu. Alman dışavurumcu yönetmen Murnau , 1922’deki ünlü klasiği “Nosferatu  ile sinema tarihindeki ilk vampir filmini çevirdi. 1930’lu yıllarda Hollywood’un en gözde konularından biri vampirlerdi. Sinemanın en tanınmış vampir oyuncusu ise Christopher Lee'ydi. Zaman içinde vampirler pusuya yatmış canavar görünümünden kurtulup şık, baştan çıkartıcı , güzel yaratıklar haline geldi. Francis Ford Coppola ise Bram Stoker’ın romanından yaptığı özgün uyarlama ile vampirlerin hayatını bir trajedi olarak yorumladı
araştırmacılarından kimya profesörü Wayne Tikkanen’in yaptığı araştırmaya göre vampirliğin asıl sebebinin Porfiria hastalığı olduğu tespit edilmiştir. 1700’lü yıllarda hastalık hakkında bilgisi olmayan Avrupalılar, hastaları vampir olarak niteleyerek lanetlemekteydiler. Bir çeşit kan zehirlenmesi olan Porfirya hastalığının ilerlemesiyle derinin kızılötesi ışınlara karşı zayıfladığı ve bu nedenle karardığını açıklayan Tikkanen, “Hastada anormal kıllanma görülür. Dudaklar kuruyup çekildiği için dişler ortaya çıkar. Hasta çok acı çeker. Sonunda çıldırır.â€
¯ diyerek hastalığı açıklamıştır. Bu hastaların derilerinin hassaslığı nedeniyle sadece geceleri çıkabildiklerini ve tedavi amacıylada hayvan kanı içtiklerini belirten Tikkanen “Hikayelerde vampirlerin neden gece dışarı çıkıp kan içtiklerinin yanıtı işte bu.  demiştir.

Ancak diğer bilimsel kaynaklar, porfiria hastalığının vampir efsanesini doğuruğu iddiasına şüpheyle yaklaşmaktadır. Porfiria hastalığı ve vampirlik Türkçe

Hastalıkla anlatılan efsaneler arasındaki bazı uyuşmazlıklar vardır. Öncelikle portifia'nın bir çok çeşidi bulunmaktadır va bunlardan sadece en az rastlananı deri bozukluklarına yol açmaktadır. Ki bu bozukluklar sadece diş etinin çekilmesi değildir,yüz derisinde çatlamalar, burnun veya parmakların düşmesi gibi belirtiler de vardır. Orta çağda mezarlıklarından çıkarılan kişilerin bu kadar aşırı görüntü bozukluklarına sahip olduklarından bahsedilmemiştir. Ayrıca bu güne kadar kayıtlı olan 200 hastalık vakası vardır, ki bu da kocaman bir mite yol açabilecek büyüklükte değildir.

Vampirlerin gün ışığına çıkamadıkları ilk defa roman yazarları tarafından söylenmiştir. Oysa 18 ve 19 yy. vampirlerine gündüzleri de rastlandığına dair söylentiler vardır. Ayrıca Drakula her ne kadar bembeyaz bir cilde sahipse de, balkanlarda "al yanaklı" tasvir edilen vampir efsaneleri vardır. Queen Of The Damned filmindeki Atasha esmerdir.

İnsan vücudu, sindirim sistemine giren her besini en küçük yapı taşına ayırıp, bundan kendi moleküllerini yapar.Portifia hastalarının ihtiyaç duyulan o karmaşık molekülü kan içerek sağlayamaz. Ayrıca sarmısakta portifinın etkilerini arttıracak maddelerin varlığı kesin olarak kanıtlanamamıştır.

Orta çağda daha yaygın olan bir hastalığın daha bu inanışların kaynağı olabileceği düşünülmektedir. Bu hastalıkta kişi uzun bir süreliğine bayılır. Bilinci yerindedir ancak vücudunu kontrol edememektedir. Bir süre sonra hasta, büyük ihtimalle bir tabutta, ayılır/uyanır. Bu hastalık nadir de olsa günümüzde de görülmektedir. Discovery Channel'da bir kadın, üç defa morga da uyandığını anlatmıştır.

Belki de bu mitin açıklamasını bu kadar uzakta aramaya gerek yoktur. Anahtarın efsanelerin ana kahramanları ölüler olma olasılığı da vardır.Ölülerin cildi zaten daha soluk olur. Basınçtan dolayı genelde ağzın kenarlarında patlayan damarlar, insanlara ölünün kan emdiği izlenimini verir. Ölümden sonra saçlar ve tırnaklar uzamaya bir süre daha devam eder, bu da kişinin hala yaşıyor sanılmasına neden olur.


Türklerdeki vampir inanışları [değiştir]Türk folklorunda sık karşılaşılmasa da Batı’nın literatürlerine girmiş kayıtlar mevcuttur (Vampir-cadı bağlantısı ve kriminoloji kayıtlarına girmiş olan 1970’li yıllarda Cihangir vampiri gibi olaylar da yaşanmıştır)

1884’te Budapeşte Üniversitesi öğretim üyelerinden ve şarkiyat akademisinin kurucusu Profesör Arminius Vambery, özyaşamsal kitabı “Arminius Vambery : Yaşamı ve Maceralarıâ€
¯nda Türkler'deki bazı vampir inanışlarına da değinmektedir. Macar dilinin köklerini araştırmak amacı ile Orta Asya’ya kadar derviş kılığında yolculuk eden Vambery’e göre: “ Osmanlılar’da yaygın bir inanışa göre vampirler ağaç kovuklarında gizlenirler ve oralarda avlanırlarmış. Ele geçirilen vampirler kelleleri kesildikten sonra bir çuvala konup denize atılırmış.  

“Cadılar hortlayan ölülerdirâ€
¯ diye açıklar Prof. Pertev Naili Boratav ve ekler “Çokluk kadınların cadı olduğuna inanılır , ama erkeklerden de cadılaşanların bulunduğuna tanıt belgeler vardır. Türk geleneğindeki cadı aşağı yukarı Batı inanışlarındaki vampiri karşılar . Cadılar mezardaki taze ölüleri çıkartıp ciğerlerini yerlermiş. Bir Rumeli anlatmasından öğrendiğimize göre eskiden cadıları zararsız hale sokan uzman cadıcılar olurmuş. 

Borotav’ın vurguladığı cadı vampir ilişkisini ve cadıcıları kanıtlayan ilginç bir belgeyi Mehmet Seyda sunmaktadır: Aşağıdaki yazı 1833 yılında Tırnava kadısı Ahmet Şükrü Efendi tarafından hükümet merkezine gönderilmiş ve Takvim-i Vekayi gazetesinin 69. sayısında yayınlanmıştır:

“Tırnavada cadılar türedi . Gün battıktan sonra evlere dadanmaya başladı. Zahireye dair un, yağ, bal gibi şeyleri birbirine katar ve bazen içlerine toprak karıştırır. Yüklüklerde bulduğu yastık, yorgan, şilte ve bohçaları didikler, açar, dağıtır insanların üzerine taş, toprak, çanak ve çömlek atar, hiç kimse bir şey göremez. Birkaç kadın ve erkeğin üzerine saldırmış. Bunlar çağırıldı, soruldu: “Üzerimize sanki manda çökmüş sandık“ dediler. Bu yüzden mahalle halkı evlerini başka yana taşımışlardır. Kasaba halkı bunların cadı denilen habis ruhların eseri olduğunda ittifak etti. İslimye kasabasında cadıcılık ile tanınmış Nikola adındaki adam getirildi ve kendisiyle 800 kuruşa pazarlık edildi. Bu adamın elinde resimli bir tahta vardı. Mezarlığa gider, tahtayı parmağının üzerinde çevirir resim hangi mezara bakarsa cadı o mezardaki habis ruh imiş. Büyük bir kalabalıkla mezarlığa gidildi. Resimli tahtayı parmağında çevirmeye başlayınca resim sağlıklarında yeniçeri ocağının kanlı zorbalarından Tekinoğlu Ali Alemdar ile Apti Alemdar denilen iki şakinin mezarına karşı durdu. Mezarlar açıldı. Cesetler yarım misli büyümüş, kılları ve tırnakları da üçer dörder uzamış bulundu. Gözlerini kan bürümüş, gayet korkunç idi. Mezarlıktaki bütün kalabalık bunu gördü. Bu adamlar sağlıklarında her türlü pis çirkin işi yapmış, ırza, namusa, mala saldırmış, adam öldürmüş Yeniçeri ocakları kaldırıldığı zaman her nasılsa yaşlarına bakılarak cellada verilmemiş ecelleri ile ölmüş kişilerdi. Sağlıklarında yaptıkları yetmezmiş gibi şimdi de halka habis ruh olarak tebelleş olmuşlardı. Cadıcı Nikola’nın tanımına göre , bu gibi habis ruhları defetmek için cesetlerin göbeğine birer ağaç kazık çakılır ve yürekleri kaynar su ile haşlanırmış. Ali Alemdar ile Apti Alemdar’ın cesetleri mezardan çıkarıldı. Göbeklerine birer ağaç kazık çakıldı ve yürekleri bir kazan kaynar su ile haşlandı. Fakat hiç tesir etmedi. Cadıcı “bu cesetleri yakmak gerekâ€
¯ dedi. Bu hususda şer’an da izin verildi ve iki yeniçerinin mezardan çıkarılan cesetleri mezarlıkta yakıldı. Çok şükür kasabamız da cadı şerrinden kurtuldu 

Tırnava valisinin naklettiği olay türün literatürüne uygun bir vampir olayıdır. Arada küçük farkları olsa da klasik cadıcılık yöntemlerini izlemektedir. Örneğin kazık göbeğe değilde kalbin hizasına çakılır yürekleri kaynatmak kadar cesetlerin kellelerini uçurmak da geleneğe göre etkin bir çaredir.

1965 tarihli Fate (Yazgı) adlı Amerikan dergisi; İstanbul'da yaşadığı, özel bir kan bankasını işlettiği ve Kont Drakula’nın soyundan geldiği iddia edilen Kont Alexander Cepesi ile yapılan bir röportajı yayımlamdı. Olayı kaleme alan ve Capesi'yi İstanbul’da ziyaret eden Leo Heiman adlı bir yazardır. Yazıya göre, vampir araştırmacıları tarafından güvenilir bir kaynak olarak kabul edilen ve Kazıklı Voyvoda’nın soyundan olan Kont Alexander Cepesi Romanyalı olup 1947 yılında eşi Olga ile birlikte İstanbul’a yerleşir. Bir özel kan bankası kurar. Kişilerden kan ve plazma satın alıyor ve Türk hastaneleri ile Kızılay’a pazarlamaktadır. Yazar Heiman Kont Cepesi ile İstanbul Hilton’un barında buluşur ve söyleyişiyi Kont’a ait bir yelkenlinin de barındığı İstanbul Yat Kulübü’nde sürdürür. Kont bir vampir uzmanıdır. Boğaziçi’ne bakan beş odalı bir dairede eşi , iki kızı, iki kedisi ve bir papağanı ile birlikte yaşamaktadır. Kızlarından biri Fransız bir cerrahla diğeri Türk bir bankacıyla evlidir. Sohbet boyunca Yassıada şarabını yudumlayan kont Kazıklı Voyvoda'nın hikayesini uzun uzun anlatır ve Vlad Drakul’un soyunun tek vampiri olduğunu söyler. Leo Heiman’ın yazısı 1980 yılında tekrar gündeme geldiğinde Amerikalı araştırmacı Fern S. Miller yazarın kimliğini çözmeye çalışsa da onunla ilgili bir iz bulamaz. Yazıyı yayınlamış olan Fate dergisi Heiman’ın adresine sahip olmadığını söyler. İsrail Hayfa’da bir Leo Heiman adresi bulunur ama adrese gönderilen mektup cevapsız kalır. Sonuçta 1980’den bu yana ne yazar Heiman ne de ropörtaj yaptığı kişi hakkında bilgi alınamadığından kaynak düzmece olarak kabul edilebilir. 

1960’lı yıllarda İstanbul basınını meşgul eden, Yeni Akşam gazetesinde manşet olan vampir haberi ise tümden uydurmadır ve Edouvard Roditi’nin kara mizah türündeki “İstanbul vampirleri : Çağdaş iletişim yöntemleri konusunda incelemeâ€
¯ (The vampires of İstanbul: a study in modern communication methods) adlı öyküsünün kahramanlarından esinlenmiştir.


Vampir araştırmacıları [değiştir]Dünyayı dolaşarak vampirliği araştıran Rosemary Ellen Guiley, çeşitli ülkelerdeki pek çok vampir derneği ve sayısız insanla görüşerek akademik çevrelerin ilgilendiği bir araştırma kitabı yayınlamıştır. Bu özelliği Guiley’i bir vampir araştırmacısı yapmaktadır.

Guiley araştırmasında etkileyici veriler elde etmiş ve şu sonuca ulaşmıştır :

“Aslında tümü saçma. Vampir tanımı kişiden kişiye değişse de, genelde filmlerden ve kitaplardan etkilenilir. Ortada hep ölümsüz, fiziksel ve cinsel yönden çok güçlü, yapmacık, geceleri yaşayan ve doğaüstü güçlere sahip bir yaratığın olduğu var sayılır. Bu saçma inançlara göre bir vampir, kötülük doludur çünkü yaşayan insanların kanlarını emerek yaş***** sürdürür, oysa bu doğaüstülük ve ölümsüzlük için işe yaramaz. Sonuç olarak bütün bunlar vampir folklorunden kaynaklanır ve gerçekten uzaktır."

Rosemary Ellen Guiley ile ilgili ayrıntılı bilgilere Fenomen dergisi , Ekim 1996, 7. sayısından ulaşabilirsiniz 
Carl Gustav Jung ve vampirlerin kaynağı [değiştir]Psikiyatrinin babası Carl Gustav Jung, kolektif bilinçaltı kuramında insanlığın ortak bir ruh alanında veya frekansında bir bütün olduğunu veya iletişimde olduğunu savunur. Kolektif bilinçaltı zamanın başlangıcından beri insanlık tarafından paylaşılmakta, ilkel anıları ve örnek tavırları yani arşetipleri içermektedir. İşte bu örnekler, insanları çeşitli biçimde etkiler: Hayallerde, rüyalarda, dini inançlarda, mitlerde, sanatta ve folklörde belirir. Jung'un bu kuramına göre, vampirler de kolektif bilinçaltındaki arşetiplerden biri olarak yorumlanabilir. 
Biraz Uzun Ama............!!!!!!!

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Bilimde herşey olabilir ve her yere uçabilirsin...Bu yüzden dikkatli olmalısın!
 
Bugün 3 ziyaretçi (3 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol